Saadet Partisi Gaziantep il gençlik kolları basın ile bir araya geldi

Gündem 10.03.2025 - 16:42
 

Saadet Partisi Gaziantep il gençlik kolları basın ile bir araya geldi

Saadet Partisi Gaziantep il gençlik kolları başkanı İbrahim Beyaz iklim kanunu ile ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
Yapılan basın toplantısında şu ifadelere yer verildi: Değerli basın mensupları, sevgili arkadaşlar, Geçtiğimiz gün çevre komisyonundan “iklim kanunu” adı altında geçirilen düzenleme, hem izlenen yol açısından, hem de teklifin içeriği açısından ciddi sorunlar barındırmaktadır. Türkiye’de son yıllarda zayıflayan yasama sürecinin, adeta sembolü haline gelen “torba yasa” yönteminin yanına, bir de sembolik komisyon süreçleri eklenmiştir. Toplumun tamamını ilgilendiren yasal düzenlemeler yapılırken, konunun bütün paydaşlarının sürece dahil edilmesi, yasama sürecinin şeffaf yürütülmesi gerekmektedir. Ancak bu temel gerekliliğe bile riayet edilmiyor. İktidar, toplumun ihtiyaçlarını gözetmek yerine, millete yük getirecek kanunları bir şekilde çıkartmanın çabasını güdüyor. Baktığınızda; tarım ve hayvancılıkla da doğrudan ilgili olan “iklim kanunu” adlı düzenleme, tarım ve köy işleri komisyonunda değil, çevre komisyonunda görüşülmüştür. Düzenlemenin içeriği çiftçilerimizle doğrudan ilgilidir ve onları bağlayıcıdır. Fakat buna rağmen yasama sürecine çiftçilerimiz dahil edilmemiştir. Düzenleme güya çevre hassasiyeti gözetilerek hazırlanmıştır, ancak içerik bakımından daha çok ticari hükümleri içermektedir. Esas olarak İklim Kanunu teklifi; Paris Anlaşması’na, Paris Anlaşması ise Kyoto Protokolü’ne dayanmaktadır. Kyoto Protokolü, iklim değişikliği ile mücadele konusunda atılan uluslararası adımların ilki olarak, taraflarca 1997 yılında kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. “İklim değişikliği ile mücadele” başlığı, küresel sömürü sisteminin yeni sömürü aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeşil kalkınma, karbon ayakizi, iklim krizi, küresel iklim değişikliği gibi kavramlara dayandırılan uygulamalar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri yine ve yeniden sömürmenin yolunu açmaktadır. Zira iklim değişikliğine sebep olduğu söylenen karbon salınımını, dünyanın dev devletleri ve çok uluslu şirketler yapmaktadır. Dünyaya salınan karbonun %75’i, sayıları 90’ı bulan çok uluslu şirketler tarafından salınmaktadır. Ancak baktığınızda güya çevreyi korumak amacıyla hazırlanmış olan uluslararası anlaşmalar, dünyayı kirleten bu şirketleri aynı oranda yükümlü tutmuyor. Tam aksine; karbon salınım oranlarına bakıldığında, yükümlü olmaması gereken ülkeleri ağır yaptırımlarla yükümlü hale getirmektedir. Son derece adaletsiz bir şekilde yükümlü tutulan ülkelerin kanunları, buna uygun olacak şekilde düzenlenmektedir. Şu an meclisimize getirilen kanun teklifi de işte bundan ibarettir. Bir dayatmanın ürünü olduğu açıkça ortada olan bu kanun teklifini kabul etmemiz mümkün değildir. Bugün getirilen iklim kanunu ile; Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulmakta ve karbon kredileri ile ilgili düzenlemelerle, kapsam dahilindeki işletmelerin sera gazı emisyon izni almaları zorunlu hale getirilmektedir. Ticaret Bakanlığı’nca, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının Türkiye’de de kurulması öngörülmektedir. Türkiye Yeşil Taksonomisinin yasal zemini oluşturulmaktadır. Özetle ifade edilen şudur; İklim krizi dolayısıyla üretim ve tüketim anlayışları yeni baştan kurgulanacak ve buna uymayanlar ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır. Açıkça ifade etmeliyiz ki; bu kanun Türkiye'mizin geleceğinde büyük sorunlara neden olacaktır. Emperyalist devletlerin yeni sömürü aracı iklim politikalarıdır. “Yeşil kalkınma” görünürde masum bir ifade olsa da, net sıfır emisyon hedefi ve Emisyon Ticaret Sistemi gibi mekanizmalar yeni sömürü araçlarıdır. Dünyaya dayatılan iklim yasaları, batılı ülkelerin kendi kirli üretimlerini gizleyerek Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasını engellemeyi ve onları daha da bağımlı hale getirmeyi amaçlamaktadır. “Yeşil projeler” adı altında sunulan çözümlerin çoğu, ekonomisi çıkmaza giren batılı ülkelerin kendilerine yeni saha açmak için dünyanın gündemine getirdikleri sahte çözümlerdir. Üretmek bağımsızlığımızın en temel taşıdır. Bu yasa ile sanayicilerimizi ve çiftçilerimizi ABD ve AB’nin kurallarına uymaya zorlayarak bağımsızlığımıza zincir vurduruyoruz.  Sanayicimiz ve üreticimiz, milyonlarca lirayı bulan ağır ceza yaptırımlarıyla karşı karşıya bırakılmakta, üretim maliyetleri artmakta ve rekabet ortadan kaldırılmaktadır. Küçük üreticiyi ortadan kaldıracak ve sermayenin tekelleşmesine sebep olacak bu düzenleme derhal geri çekilmelidir. Zira bu düzenleme, kendi üreticimize değil, çok uluslu şirketlere ve emperyalist devletlere hizmet edecek bir düzenlemedir.
Saadet Partisi Gaziantep il gençlik kolları başkanı İbrahim Beyaz iklim kanunu ile ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

Yapılan basın toplantısında şu ifadelere yer verildi:

Değerli basın mensupları, sevgili arkadaşlar,

Geçtiğimiz gün çevre komisyonundan “iklim kanunu” adı altında geçirilen düzenleme, hem izlenen yol açısından, hem de teklifin içeriği açısından ciddi sorunlar barındırmaktadır.

Türkiye’de son yıllarda zayıflayan yasama sürecinin, adeta sembolü haline gelen “torba yasa” yönteminin yanına, bir de sembolik komisyon süreçleri eklenmiştir.

Toplumun tamamını ilgilendiren yasal düzenlemeler yapılırken, konunun bütün paydaşlarının sürece dahil edilmesi, yasama sürecinin şeffaf yürütülmesi gerekmektedir.

Ancak bu temel gerekliliğe bile riayet edilmiyor. İktidar, toplumun ihtiyaçlarını gözetmek yerine, millete yük getirecek kanunları bir şekilde çıkartmanın çabasını güdüyor.

Baktığınızda; tarım ve hayvancılıkla da doğrudan ilgili olan “iklim kanunu” adlı düzenleme, tarım ve köy işleri komisyonunda değil, çevre komisyonunda görüşülmüştür.

Düzenlemenin içeriği çiftçilerimizle doğrudan ilgilidir ve onları bağlayıcıdır. Fakat buna rağmen yasama sürecine çiftçilerimiz dahil edilmemiştir.

Düzenleme güya çevre hassasiyeti gözetilerek hazırlanmıştır, ancak içerik bakımından daha çok ticari hükümleri içermektedir.

Esas olarak İklim Kanunu teklifi; Paris Anlaşması’na, Paris Anlaşması ise Kyoto Protokolü’ne dayanmaktadır.

Kyoto Protokolü, iklim değişikliği ile mücadele konusunda atılan uluslararası adımların ilki olarak, taraflarca 1997 yılında kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.

“İklim değişikliği ile mücadele” başlığı, küresel sömürü sisteminin yeni sömürü aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeşil kalkınma, karbon ayakizi, iklim krizi, küresel iklim değişikliği gibi kavramlara dayandırılan uygulamalar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri yine ve yeniden sömürmenin yolunu açmaktadır.

Zira iklim değişikliğine sebep olduğu söylenen karbon salınımını, dünyanın dev devletleri ve çok uluslu şirketler yapmaktadır.

Dünyaya salınan karbonun %75’i, sayıları 90’ı bulan çok uluslu şirketler tarafından salınmaktadır.

Ancak baktığınızda güya çevreyi korumak amacıyla hazırlanmış olan uluslararası anlaşmalar, dünyayı kirleten bu şirketleri aynı oranda yükümlü tutmuyor.

Tam aksine; karbon salınım oranlarına bakıldığında, yükümlü olmaması gereken ülkeleri ağır yaptırımlarla yükümlü hale getirmektedir.

Son derece adaletsiz bir şekilde yükümlü tutulan ülkelerin kanunları, buna uygun olacak şekilde düzenlenmektedir.

Şu an meclisimize getirilen kanun teklifi de işte bundan ibarettir.

Bir dayatmanın ürünü olduğu açıkça ortada olan bu kanun teklifini kabul etmemiz mümkün değildir.

Bugün getirilen iklim kanunu ile;

Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulmakta ve karbon kredileri ile ilgili düzenlemelerle, kapsam dahilindeki işletmelerin sera gazı emisyon izni almaları zorunlu hale getirilmektedir.

Ticaret Bakanlığı’nca, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının Türkiye’de de kurulması öngörülmektedir.

Türkiye Yeşil Taksonomisinin yasal zemini oluşturulmaktadır.

Özetle ifade edilen şudur; İklim krizi dolayısıyla üretim ve tüketim anlayışları yeni baştan kurgulanacak ve buna uymayanlar ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklardır.

Açıkça ifade etmeliyiz ki; bu kanun Türkiye'mizin geleceğinde büyük sorunlara neden olacaktır.

Emperyalist devletlerin yeni sömürü aracı iklim politikalarıdır.

“Yeşil kalkınma” görünürde masum bir ifade olsa da, net sıfır emisyon hedefi ve Emisyon Ticaret Sistemi gibi mekanizmalar yeni sömürü araçlarıdır.

Dünyaya dayatılan iklim yasaları, batılı ülkelerin kendi kirli üretimlerini gizleyerek Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasını engellemeyi ve onları daha da bağımlı hale getirmeyi amaçlamaktadır.

“Yeşil projeler” adı altında sunulan çözümlerin çoğu, ekonomisi çıkmaza giren batılı ülkelerin kendilerine yeni saha açmak için dünyanın gündemine getirdikleri sahte çözümlerdir.

Üretmek bağımsızlığımızın en temel taşıdır. Bu yasa ile sanayicilerimizi ve çiftçilerimizi ABD ve AB’nin kurallarına uymaya zorlayarak bağımsızlığımıza zincir vurduruyoruz. 

Sanayicimiz ve üreticimiz, milyonlarca lirayı bulan ağır ceza yaptırımlarıyla karşı karşıya bırakılmakta, üretim maliyetleri artmakta ve rekabet ortadan kaldırılmaktadır.

Küçük üreticiyi ortadan kaldıracak ve sermayenin tekelleşmesine sebep olacak bu düzenleme derhal geri çekilmelidir.

Zira bu düzenleme, kendi üreticimize değil, çok uluslu şirketlere ve emperyalist devletlere hizmet edecek bir düzenlemedir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve milletgazetesi27.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.